Toprak ayrım yapmadan üretir, büyütür, yaşatır, korur. Bugün hem kendi
coğrafyamızda hem de çevremizde yaşanan çatışma ve ihtilaflar toprağın üstüyle
ve altıyla eşitsiz paylaşımından, kötü kullanımında kaynaklanıyor.
Türkiye’de toprağa nasıl davrandığımız konusunda sayılar gayet açık;
Son 10 yılda 2,8 milyon hektar tarım arazisini yani tarım arazilerimizin
neredeyse %10’unu yapılaşmaya açarak üzerine sanayi tesisleri kurarak
kaybettik. Yarım milyar hektar orman alanını enerji tesisleriyle, madencilik
yatırımlarıyla yok ettik.
Yok ettik, bitti mi? Görünen o ki hayır! 2012 yılı ülkemizde kömür yılı
ilan edildi. Gerekçe enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak.
Bunun için, Eskişehir’in Alpu Ovası’nın, Afyonkarahisar’ın Dinar Ovası’nın,
Trakya’nın, Konya Kapalı Havzası’nın kömür ocaklarına dönüştürülmesi, her bir
bölgede termik santraller kurulması planlanıyor.
Böylelikle enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak amaçlanıyor. Peki mesele
bu kadar basit mi?
Somut bir örnek olarak Konya ve Karaman’ı ele alırsak meselesinin
sadece enerji üretme meselesi olmadığını, elden gidenin sadece bir arazi
parçası olmadığını açıkça görürüz;
Biliyorsunuz tarım Konya’da başladı. İnsanlık buğdayı 8500 yıl önce
Çatalhöyük’te ehlileştirdi, aynı topraklar o günden bugüne Türkiye’nin buğday
ambarı. Şimdi ise buğday ambarımızın kömür ocağına dönüştürülesi isteniyor.
Burada söz konusu enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmanın çok ötesinde; doğal
varlıklarımıza geri dönüşülmez zararların verilecek olması.
Toprak hakkı
Bu bölgede kömür madenleri kurulduğunda;
- 18.000 hektar tarım ve mera alanının yok olması,
- Alandan çıkacak 11 milyar metreküplük hafriyatın başka bir tarım alanı (2 metre yükseklik 70 km x 70 km bir alan) üzerine
dökülmesiyle hektarlarca başka tarım alanlarının yok edilmesi,
- Bu topraklarda üretim yapan, geçimlerini tarımsal üretimle sağlayan
5000’den fazla insanın elinden topraklarının alınmasından, bu insanların
yerinden olması, geçim kaynağını kaybetmesi tehlikesi meydana gelecek.
Kömür madeni ile yok olacak toprakların yanında bir de kurulacak termik
santrallerle geniş bir alanda verim kaybı yaşanacak, tarımsal üretim zarar
görecek.
Sayılar ortada, Konya Kapalı Havzası içinde havzayı oluşturan Konya,
Karaman, Aksaray ve Niğde nüfuslarının neredeyse yarısı tarımsal üretime
doğrudan veya dolaylı olarak bağımlı.
Su hakkı
Konya Kapalı Havzası’nın en kritik su kaynağı yer altı suyu ve bu en büyük
su kaynağı, hem tarım hem de içme suyu olarak kullanılıyor. Havzanın suyu, dört
ilin ihtiyacını karşılıyor. Havzanın hali hazırda zaten su kullanımına dair
ciddi problemleri var.
Kömür madenciliği tarafından baktığımızda sorun daha da büyüyor;
Havzadaki kömüre ulaşmak için sahanın susuzlaştırılması gerekiyor, yani yer
altı suyunun boşaltılması gerekiyor ki kömür “güvenli” şekilde çıkarılabilsin.
Susuzlaştırmanın havzaya etkisinin ne olacağı ile ilgili yapılan bir çalışma
yok, bu kadar büyük bir müdahale sadece Konya-Karaman civarı ile de sınırlı
kalmayabilir, tüm havzanın su dengesini alt üst edebilir.
Konya-Karaman’daki kömür madeni için Bakanlık ÇED olumlu kararı vermişti.
Buna göre susuzlaştırma için suyun miktarı o kadar fazla ki çok geniş bir
alanda sulu tarım yapma imkanı kalmayacağı hesaplanıyordu. Diğer yandan
TEMA’nın ve yöreden vatandaşların açtığı dava için mahkeme tarafından
görevlendirilen bilim insanları (bilirkişi heyeti) susuzlaştırma için önerilen
uygulamaların bilimsellik ile bağdaşmadığını açıkça ortaya koydu. Mahkeme bu ve
diğer görüşlere istinaden ÇED olumlu kararını iptal etti.
Şu an proje durdu ama bölgeyi kömür havzasına dönüştürme planı henüz
idarenin, bakanlıkların gündeminden düşmüş değil. Eğer bu davalar açılmasaydı
alanın kömür madenine dönüşmesi için madenci firma toprağa kazmayı vurmuş,
sahanın susuzlaştırılmasına başlamıştı.
Gıda hakkı
Kömür aynı zamanda gıda hakkı ve gıda egemenliği meselesidir. Kömür yılının
ilanıyla başta Konya Kapalı Havzası olmak üzere en başta da saydığımız gibi
Alpu, Dinar, Trakya gibi ülkenin tarım havzaları yok olma tehdidiyle karşı
karşıya. Sadece Konya ve Karaman’daki tarım arazileri, Türkiye’deki tarım
arazilerin %10’ununu kapsıyor ve Türkiye’nin tarım potansiyeli en yüksek
bölgelerinden biri olarak nitelendiriliyor[1]. Diğer yandan Türkiye’de 2020
yılında 5 milyon nüfus artışı olacağı tahmin ediliyor. Eklenen nüfus için
sadece tahıl üretiminin 1 milyon ton artması gerekiyor ki yaklaşık 400.000
hektar tarım alanına daha ihtiyaç duyulacağı anlamına geliyor.
Sözün özü şu; kömür meselesini sadece bir enerji meselesi olarak göremeyiz,
yalnızca kamulaştırma ve işgal hukuku bağlamında ele alıp değerlendiremeyiz,
kömür aynı zamanda bir su hakkı meselesi, bir toprak hakkı, doyma hakkı
meselesi olarak da görülmeli, değerlendirilmeli ve tartışılmalı.
[1] Mevlana Kalkınma Ajansı (MEVKA) 2023 Vizyon Raporu
EmoticonEmoticon